Yalnızlık akıp giden ve sizi bir sona
ulaştırmasını bekleyerek akmasını istediğiniz zaman içinde kapana
kısılmaktır. Tekliktir ve çoğalamamaktır. Çoğalmaya çalıştıkca daha
yalnızlaşmaktır. Kendi kendine yetemeyiş, yetilen noktanın sonuna
gelindiği andır. Sessizliğe seni dinlemesi için yalvarmaktan sıkılıp,
seyirciye ihtiyaç duymaktır, seyirciyi bulduğunda dahada
yalnızlaşmaktır. Eskisi gibi baş rolde
en iyi performansını sergilemek için, altın bilmem ne verebilecek
vasıfta insanlardan koleksiyon yapamamaktır. Tribünlere oynamamanın
ödülü ya da hayatın size verdiği kırmızı karttır.
Yalnızlıkla
beraber olamazsınız, yalnız olduğunuzda, aslında toplamınız 1 etmez,
yalnızlık bütüne ulaşamamak, 0 ile 1 arasında kalındığında her daim 0 ı
seçmek zorunda kalmaktır. O da kaybolmaz zaten, herşeyi yapabilirim, ve
hiçbirseyi yapamam dersiniz.
Yalnızlık yalın olmaktan gelir.
Yalın olmaktan gelse de kökü, uğultulu bir keşmekeş içinde kalabalıktan
söz eder yalnızlıkta kaybolanlar. Takılan maskelerden, yalanlardan
bahsederler; kendileri farklıymış gibi! Olmak istediği gibi görünmeye
odaklanmış bir hayatı yaşarken, olduğu gibi görünmenin acizlik olduğunu
yadsıyor gibi yaparak edebiyat kırıntılarıyla gururlarını korumaya,
zaten acıyan yanlarına hava yastığı koymaya çalışırlar. Aslında ya
reddedilmişlerdir ya da reddetmişlerdir.
Yalnızlık
hırpalanmaktır ya da pamuklara sarmalayan huzurdur. Ya diken gibi batar
ya da tam aksine kuş tüyünden yatak gibi rahatlık verir insana. Hepsi
seçimle ilgilidir özünde; yalnızlık seçildiğinde sonradan kor ama
yalnızlık kişiyi seçtiyse tekme ilk adımdan inmiştir zaten, gerisi
nafiledir.
Kalkanları indirip, benliğini ortaya saçıp
şeffaflaşan insanın üstüne basmak ne kadar kolaydır. Zayıf yönlerini o
göz önüne sermiş ya zaten, aramayla vakit kaybetme. Onu yalnızlaştırmak
için kalbini sadece bir kez ve derinden kırmak yeterli, ikinciye gerek
yok; artık ölmüştür. Ne güzel! Hem kolay, hem pratik ve etkili çözüm;
tek seansta yalnızlaş/tır/ma! Vur kaç… nakavt! Yalnızlık ömür boyu işte
bu yüzden. En yakınlarına bile mesafeli, korunaklı olmazsan depresyonun
dibinin dibinde can çekişen balık olursun. Yetmez aldığın oksijen.
Yalnızlık da sana serenat yapar tüm kasvetiyle, içer içer açılamazsın,
sarhoşta olamazsın. Yazarsın, ağlarsın. Ucu bucağı olmayan, çok sevdiğin
mavisini bile göremediğin denizler üzerinde uçuşa geçersin en sonunda,
bir daha da toprağa değmez ayakların…
Ve bunlara neden olan
sadece sihirli bir değnektir. Azıcık da cesaretle yarı saydam aynalara
bakan baktıkça kaybolan ablak yüzün nasıl da değişiverir. İçini doldurur
boş bakışların aşk, güven, inanç. Umut titreyen elleri güçlendirir,
terleyen ellerini kurutur. Akan göz yaşlarını siler. Yüreğinin bam
teline basan o yalnızlık var ya, kaçıp gideceğine o kadar inanırsın o
kadar bütün hissedersinki yalnızlık kaçar gider gözyaşlarıyla kuş
misali. Silkelenmek insana iyi gelir… tırnaklarınla yapışırsın hayata,
arada tırnakların kırılsada bırakmazsın. Ve birden başa döner hikaye.
Sihirli değnek şeytanın sopası olur, üstelik eskisinden daha büyük
şekilde. Gecelerı sarıldığınız 2. yastığınızla ayaklarınızın yere
değmediği suğuk ve ıssız denizinizde öylece uçarsınız. Herşeyden
vazgeçecek kadar inansanda, ne çabuk unuttun, Mazhar baba söylemişti
sana yalnızlık ömür boyu! Sen unuttuysanda, inanmak istememişsende
gördüğün tatlı rüyalardan uyandırıldın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder