Ellerini
ellerinin içine aldığında, elin terlemiş olsa bile bırakmıyorsan; bu
senin giderek çok fena aşık olduğunu gösterir. Filmlerde öyledir, o
izlediğin dev ekrandaki diziler var ya, işte onlar da öyledir. Ayrıca
mesela, sokakta göz göze dolaşan, bir zamanlar senin de öyle dolaştığın
ama şuan imrenerek baktığın sevgililer var ya, işte onlar da öyledir.
Çok uğraştığın şey -artık- olmadığında, arkadaşına dönüp; “Yok artık
bitti işte, olmuyor” bile dediğinde, içinden; “Bilmiyorum ama ben
bekleyeceğim” diyorsan, yani kısaca vazgeçmiyorsan; bu senin giderek çok
fena aşık olduğunu gösterir. Bu böyledir. Çünkü, vazgeçmeyince değil,
vazgeçemeyince; hissettiklerinin önüne geçemezsin. Vazgeçememeye devam
ederken, gözlerin onun sana yaptığı “kötü” şeylere karşı kapanır. Şey
gibi, uykuya dalar gibi. “O bana kötü şeyler yapmaz” savunma cümlen,
sanki seni hayatın boyunca mutlu edecekmiş gibi gelir. Sanki hep tatlı
bir rüya gibi. Uyanabilirsin ama sanki biraz
daha uyumak istiyormuşsun gibi. Bunlar böyledir. Adı üzerinde sen
“Aşık”sındır, yaşadığın da aşktır. Kime göre, neye göre? Umursamazsın
ki. “Bence o seni sevmiyor” cümlesi mi? Aldırmazsın. “Nasıl sevmez ya?
Baksana nasıl öpüyor beni, baksana nasıl sarılıyor.” Ellerini
bırakamazsın. “Dur biraz daha kal gitme” dersin. “Nereye gidiyor ki?”
Kim bilir, şuan kimlerin saçını öpüyordur di’ mi? Bilemezsin. Kim
bilir, şuan sen bu yazıyı okurken, o kime karşı heyecanlanıyordur? Hiç
bilemezsin.
Tıpkı, aşık olduğunu da sonradan, belki de çok sonradan farketmen gibi.
Tıpkı, aşık olduğunu da sonradan, belki de çok sonradan farkedip, şimdi vazgeçememen gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder