25 Nisan 2012 Çarşamba
22 Nisan 2012 Pazar
Ne denir ki bu saatten sonra ?
Sözlerin bir anlamı kaldı mı artık bizim için? Evet, işte sonunda ben de pes ettim.Beni bir gün bile anlamamış, dinlememiş, söylediklerime aldırış etmemiş de olsan kızgın değilim sana.. Evet, kırgınlıklarım var; hayat boyu geçmesi mümkün olmayan, ve yaralarım var senden yana; hiç kabuk bağlamayan..Artık asla telafisi mümkün olmayan şeyleri dile getirmenin hiçbir anlamı yok.. Belki bir gün sen de bütün kızgınlıkların geçtikten sonra anlayabileceksin beni.. Ama dedim ya bu saatten sonra birbirimizi anlasak ya da anlamasak, bağışlasak ya da bağışlamasak hiçbir şey farketmez..
Benimkisi zaten en başından beri imkansızdı, bile bile `lades` demek, anlamsız bir ümidin peşinde sürüklenmekti.. Anlıyorum şimdi; bütün o aşk, sevgi, güzel günlerin yaşanacağı ümidi.. Hepsi ama hepsi sadece boş bir hayalden ibaretti.. Oysa ben büyüdüm artık, hayallere, hiçbir zaman gerçek olmayacak masallara inanacak yaşı çoktan geçtim..
Bütün yalanLara ve oyunlara inat, bu sevdanın saflığı yıllarca tutunduğum tek dalımdı..
Ama bir gün geliyor, insan çocukluğundan ve çocukluğunun hatıralarından kopmak zorunda kalıyormuş.. İşte bu gün o gün.. Bu gün bütün çocukluğumu, aşkımı, anılarımı, o saf ve temiz duygularımı, o hiç varolmamış `biz`e dair her şeyi arkamda bırakıyorum.. Anlamsız bir hayat var önümde; çocukluğumun toz pembe bulutlarından uzak.. Önümü göremediğim karanlık ve sisli bir yolda yürüyorum, ve sonumun nereye varacağını hiç bilmiyorum..
İsterdim ki sen de sevebilseydin beni.. Benim seni sevdiğim kadar olmasa da, hiç değilse içimi ısıtacak, yaralarımı saracak kadar sevseydin; inan yeterdi.. Ama dedim ya; geri dönüşü olmayan şeylere hayıflanmak için artık çok geç.. İkimizin de bambaşka hayatları var artık, ya da en azından olmalı.. Yüreğimin bir yarısını ölünceye dek sende bırakmış olsam da, bana kalan yarısıyla yaşayabilmeyi ve zor da olsa tek kanatla da uçabilmeyi öğrenmeliyim artık..
Çok sevdim. Fakat doruğuna vardık kutsal duyguların.Aşk yeminleri ettik tutamayacağımızı bile bile...Günlerce aylarca yıllarca yalnız ikimiz varmış gibi yaşadık. Ne alaylı bakan gözlere, ne de bir dost sözüne aldırdık.Kendi ateşimizle yandık, en önemliside birbirimizi anladık.
Romantik şarkıları,serin akşam üstleri yaşadık seninle. Gerçek aşkı tattık, seninle; bunu sende biliyorsun.
Öyleyse hep aynı duygularla kalmalı değil mi? Biz birlikte olmasakta...
Güzel başlayan çok güzel yaşanan bu aşkı aynı temiz duygularla bitirmeliyiz. Şimdi de ayrılığın en güzelini, en zorunu biz yaşıyoruz yine...
Sana daha fazla `ben`i de anlatmaya çalışmayacağım, çünkü artık ne benim, ne bu sevdanın, ne de beni anlayabilmenin hiçbir anlamı kalmadı..
Bundan sonrası için kendi adıma Tanrı`dan tek dileğim; bir gün senin gibi güçlü olabilmeyi, hayata karşı senin gibi her koşulda dimdik ve soğuk kanlı durabilmeyi öğrenmek.. Bir gün senin gibi bir insan olabilmek.. Her zaman hayranlık duydum sana; duruşuna, bakışına, konuşmana, gülmene, kızmana, her şeyine.. Ve artık hayattan tek istediğim senin gibi bir insana sahip olamadığıma göre, senin gibi olabilmek..
Yaşadıklarımdan sonra bu sevdadan başka hiçbir şeyin artık beni yıkıp yaralayamayacağını biliyorum, ve en azından bundan güç alıyorum.. Bundan sonraki hayatımsa varolan yaralarımı sarmaya ve geçmişi tamamen unutmaya çalışmakla geçecek.. Mümkün olduğunca sormamaya çalışacağım seni.. Duymamaya, görmemeye, bilmemeye çalışacağım sana da ir hiçbir şeyi..
Aldırmayacağım dersem yalan olur, işte bu yüzden elimden geldiğince kapatacağım gözlerimi ve kulaklarımı sana dair her şeye.. Hayat bu, gün gelip alışıyor ya insan en zor şeylere bile; buna da alışacağım elbet.. Kim bilir, belki alışmayı öğreten zaman gün gelir unutmayı da öğretir bana.. Ben o günü sabırla bekleyeceğim..
Sana gelince, masal bitti, ben gerçek dünyaya geri döndüm ve vazgeçtim çocukluk masallarına inanmaktan.. Ama sen bana inat hep masallarda kal olur mu? Sen hep en güzel masalların en güzel kahramanı olarak kal.. Yıllar yılı hiç bitme, dolaş dillerden dillere.. Kim bilir belki bir gün gelir bir yerde, bir kalemden kendi masalını okur, ya da bir dilden senin masalının anlatıldığını duyar, gülümsersin sessizce..
BENİ UNUTMA ♥♥♥♥♥♥...
21 Nisan 2012 Cumartesi
Yay
Yay hayattır: Bütün enerji ondan gelir. Ok bir gün mutlaka terk edecektir. Hedef ise uzaklardadır. Ama hayat her zaman sizin yanınızda kalır, bu yüzden ona nasıl iyi bakacağınızı bilmeniz gerekir. Durgun kalacağı dönemlere ihtiyacı vardır -her daim kuşanılmış ve gerilmiş halde tutulursa gücünü kaybeder. Bu yüzden gücünüzü tazeleyebilmek için dinlenmeyi kabul etmelisiniz. Böylece yeniden yayı germek için asıldığınızda gücünüz eksiksiz olur.
Yayın bilinci yoktur: O okçunun elinin ve arzularının bir uzantısıdır. Öldürmeye ya da düşünmeye hizmet eder. Bu yüzden her zaman amacınızı net olarak belirleyin.
Yay esnektir ama yine de onun da sınırları vardır. Kapasitesinin ötesinde herhangi bir girişim onu kıracak ya da onu tutan elleri tüketecektir. Bu durumda yayın yanı sıra kendi bedeninizden de size verebileceğinden fazlasını talep etmeyin. Ve unutmayın, bir gün yaşlılık zamanı gelecek -bu bir lanet değil bir nimettir.
Yayı zarifçe gerin, her iki tarafın da kendine düşen payı gerektiği biçimde yapmasını sağlayın, enerjinizi boşa harcamayın. Bu sayede yorgun düşmeden pek çok ok atabilirsiniz.
Ok
Ok sizin niyetinizdir. Yayın gücünü hedefin tam ortasına bağlayan araçtır.
Niyetimiz her zaman son derece net, açık ve iyi dengelenmiş olmalıdır.
Ok bir kez yaydan ayrıldı mı artık asla geri gelmez, bu yüzden sürece müdahale etmek -oka yön verecek hareketler doğru ve düzgün olmadığında- sırf ok gerilmiş ve hedef bekliyor diye eski kafalı bir şekilde hareket etmekten daha iyidir.
Sizi durduran tek şey hedefi tutturamamak korkusu ise bu durumda niyetinizi açıkça göstermekten çekinmeyin. Doğru hareketleri yerine getirin ve elinizi açıp yayın telini bırakın, gerekli adımları atarak girdiğiniz mücadele ile yüzleşin. Hedefi vurmayı başaramasanız bile bir dahaki sefere daha iyi nişan almaya muktedir olacaksınız.
Eğer hiç risk almazsanız bir dahaki sefere neleri değiştirmeniz gerektiğini asla bilemezsiniz.
Hedef
Hedef ulaşılmak istenen amaçtır.
Sizin tarafınızdan belirlenir. İzlenen yolun güzelliği de işte burada yatar: Asla bahaneler uydurmaya ya da rakibinizin daha güçlü olduğunu söylemeye hakkınız yoktur. Çünkü hedefi seçen sizsiniz ve tüm sorumluluk size ait.
Eğer hedefinizi bir düşman olarak görürseniz belki iyi bir atış yapabilirsiniz ama kendinizi geliştirmeyi asla başaramazsınız. Tüm hayatınız boyunca okunuzu, kağıttan ya da tahtadan yapılmış, anlamı olmayan şeylerin ortasına atmaya çalışırsınız. Ve diğer insanlarla bir araya geldiğinizde hayatta hiç ilginç ya da heyecanlı bir şey yapmadığınızdan yakınırsınız.
İşte tam da bu yüzden bir amaç belirlemeniz gerekir, ona ulaşmak için elinizden gelenin en iyisini yapmalı, ona saygıyla ve önemseyerek bakmalısınız: Onun sizin için anlamını ve onun için ne kadar çaba, eğitim ve sezgi harcadığınızı iyi bilmelisiniz.
Hedefinize nişan alırken sadece ona odaklanmayın, onun çevresinde olup biten her şeyi de görün; çünkü ok fırlatıldığında, rüzgâr, ağırlık, uzaklık gibi kolay kolay hesap edemeyeceğiniz etkenlerle karşılaşacaktır.
Bir amaç sadece insan ona ulaşmayı hayal edebildiği sürece vardır. Onun varlığını gerçek kılan insanın tutkusudur, aksi taktirde amaç ölü bir şey, uzak bir hayal, tatlı bir düş olur.
Ve tıpkı niyetin bir amaca ihtiyaç duyduğu gibi, amaç da bir insanın niyetine ihtiyaç duyar. Çünkü varlığına anlam veren şey budur; bu sayede o artık sadece bir düş değil, bir okçunun dünyasının merkezidir.
Paulo Coelho
Yay hayattır: Bütün enerji ondan gelir. Ok bir gün mutlaka terk edecektir. Hedef ise uzaklardadır. Ama hayat her zaman sizin yanınızda kalır, bu yüzden ona nasıl iyi bakacağınızı bilmeniz gerekir. Durgun kalacağı dönemlere ihtiyacı vardır -her daim kuşanılmış ve gerilmiş halde tutulursa gücünü kaybeder. Bu yüzden gücünüzü tazeleyebilmek için dinlenmeyi kabul etmelisiniz. Böylece yeniden yayı germek için asıldığınızda gücünüz eksiksiz olur.
Yayın bilinci yoktur: O okçunun elinin ve arzularının bir uzantısıdır. Öldürmeye ya da düşünmeye hizmet eder. Bu yüzden her zaman amacınızı net olarak belirleyin.
Yay esnektir ama yine de onun da sınırları vardır. Kapasitesinin ötesinde herhangi bir girişim onu kıracak ya da onu tutan elleri tüketecektir. Bu durumda yayın yanı sıra kendi bedeninizden de size verebileceğinden fazlasını talep etmeyin. Ve unutmayın, bir gün yaşlılık zamanı gelecek -bu bir lanet değil bir nimettir.
Yayı zarifçe gerin, her iki tarafın da kendine düşen payı gerektiği biçimde yapmasını sağlayın, enerjinizi boşa harcamayın. Bu sayede yorgun düşmeden pek çok ok atabilirsiniz.
Ok
Ok sizin niyetinizdir. Yayın gücünü hedefin tam ortasına bağlayan araçtır.
Niyetimiz her zaman son derece net, açık ve iyi dengelenmiş olmalıdır.
Ok bir kez yaydan ayrıldı mı artık asla geri gelmez, bu yüzden sürece müdahale etmek -oka yön verecek hareketler doğru ve düzgün olmadığında- sırf ok gerilmiş ve hedef bekliyor diye eski kafalı bir şekilde hareket etmekten daha iyidir.
Sizi durduran tek şey hedefi tutturamamak korkusu ise bu durumda niyetinizi açıkça göstermekten çekinmeyin. Doğru hareketleri yerine getirin ve elinizi açıp yayın telini bırakın, gerekli adımları atarak girdiğiniz mücadele ile yüzleşin. Hedefi vurmayı başaramasanız bile bir dahaki sefere daha iyi nişan almaya muktedir olacaksınız.
Eğer hiç risk almazsanız bir dahaki sefere neleri değiştirmeniz gerektiğini asla bilemezsiniz.
Hedef
Hedef ulaşılmak istenen amaçtır.
Sizin tarafınızdan belirlenir. İzlenen yolun güzelliği de işte burada yatar: Asla bahaneler uydurmaya ya da rakibinizin daha güçlü olduğunu söylemeye hakkınız yoktur. Çünkü hedefi seçen sizsiniz ve tüm sorumluluk size ait.
Eğer hedefinizi bir düşman olarak görürseniz belki iyi bir atış yapabilirsiniz ama kendinizi geliştirmeyi asla başaramazsınız. Tüm hayatınız boyunca okunuzu, kağıttan ya da tahtadan yapılmış, anlamı olmayan şeylerin ortasına atmaya çalışırsınız. Ve diğer insanlarla bir araya geldiğinizde hayatta hiç ilginç ya da heyecanlı bir şey yapmadığınızdan yakınırsınız.
İşte tam da bu yüzden bir amaç belirlemeniz gerekir, ona ulaşmak için elinizden gelenin en iyisini yapmalı, ona saygıyla ve önemseyerek bakmalısınız: Onun sizin için anlamını ve onun için ne kadar çaba, eğitim ve sezgi harcadığınızı iyi bilmelisiniz.
Hedefinize nişan alırken sadece ona odaklanmayın, onun çevresinde olup biten her şeyi de görün; çünkü ok fırlatıldığında, rüzgâr, ağırlık, uzaklık gibi kolay kolay hesap edemeyeceğiniz etkenlerle karşılaşacaktır.
Bir amaç sadece insan ona ulaşmayı hayal edebildiği sürece vardır. Onun varlığını gerçek kılan insanın tutkusudur, aksi taktirde amaç ölü bir şey, uzak bir hayal, tatlı bir düş olur.
Ve tıpkı niyetin bir amaca ihtiyaç duyduğu gibi, amaç da bir insanın niyetine ihtiyaç duyar. Çünkü varlığına anlam veren şey budur; bu sayede o artık sadece bir düş değil, bir okçunun dünyasının merkezidir.
Paulo Coelho
bana ait olanı istiyorum sadece. hayattan…
bana ait
olanı istiyorum sadece. hayattan…
mutluluklarımı istiyorum. gülüşlerimi, o neşe dolu insanı geri istiyorum. her baktığım resimde onu görmek yerine, “biz”i görmek istiyorum. “biz” olabilmek istiyorum yine. ve yine her şeye baştan başlamak, tüm o kötü anıları silip atmak istiyorum geçmişimden.
kum saatinin içine fazladan kum koyabilmenin formülünü istiyorum; vaktimizin daraldığını her baktığımda hatırlamamak için. iyi geceler geçirmek, tatlı rüyalar görmek istiyorum. artık rüyalarımda seni görmek yerine, rüya görebilmek için seninle yatmak istiyorum.
sağımdan soluma dönerken hafifleyen uykumda, üşümesin diye sırtımı duvara vermek yirine, sana yaslamak istiyorum. sabah ansızın çalan alarmı susturmak yerine avuçlarımın içi… öpücüklerin taşsın içinden istiyorum. senin tarafından ve o yumuşacık dudağından bana gönderilen bir avuç öpücükle… o sıcak… o nemli…
o aşk filmlerini izlerken, onlarla alay etmek istiyorum. “şunlara da bak, nasıl da kuvuşamadılar hahaha” diye; sokakta gördüğüm insanların bana bakışlarıyla yaptıkları gibi. sıcak bir gülüşle kapısı açılan bir ev gibi, yine kalbine girmek ve sonsuza dek kiracısı olmak istiyorum.
birbirimizin ömrünü dudaklarımızdan içerek yaşlanacağımız bir hayat istiyorum. kana kana gözlerinin içine baktığım yüzyıllarda yaşamak… sevişerek, dans ederek, etrafı kırıp dökerek… mutluluğa, sevince, coşkuya dair ne varsa her türlüsünü yaşayarak öyle veda etmek istiyorum kahpe dünya’ya. ruhum uzaklaşırken yerküre’den; “buradan baktım da, cidden yuvarlakmışsın be” diye alay ederek gitmek… benimle oynadığı oyunlarda kazananın ben olduğumu göstermek istiyorum.
çok şey istemiyorum hayattan. şimdiye kadar benden çaldıklarını istiyorum sadece…
mutluluklarımı istiyorum. gülüşlerimi, o neşe dolu insanı geri istiyorum. her baktığım resimde onu görmek yerine, “biz”i görmek istiyorum. “biz” olabilmek istiyorum yine. ve yine her şeye baştan başlamak, tüm o kötü anıları silip atmak istiyorum geçmişimden.
kum saatinin içine fazladan kum koyabilmenin formülünü istiyorum; vaktimizin daraldığını her baktığımda hatırlamamak için. iyi geceler geçirmek, tatlı rüyalar görmek istiyorum. artık rüyalarımda seni görmek yerine, rüya görebilmek için seninle yatmak istiyorum.
sağımdan soluma dönerken hafifleyen uykumda, üşümesin diye sırtımı duvara vermek yirine, sana yaslamak istiyorum. sabah ansızın çalan alarmı susturmak yerine avuçlarımın içi… öpücüklerin taşsın içinden istiyorum. senin tarafından ve o yumuşacık dudağından bana gönderilen bir avuç öpücükle… o sıcak… o nemli…
o aşk filmlerini izlerken, onlarla alay etmek istiyorum. “şunlara da bak, nasıl da kuvuşamadılar hahaha” diye; sokakta gördüğüm insanların bana bakışlarıyla yaptıkları gibi. sıcak bir gülüşle kapısı açılan bir ev gibi, yine kalbine girmek ve sonsuza dek kiracısı olmak istiyorum.
birbirimizin ömrünü dudaklarımızdan içerek yaşlanacağımız bir hayat istiyorum. kana kana gözlerinin içine baktığım yüzyıllarda yaşamak… sevişerek, dans ederek, etrafı kırıp dökerek… mutluluğa, sevince, coşkuya dair ne varsa her türlüsünü yaşayarak öyle veda etmek istiyorum kahpe dünya’ya. ruhum uzaklaşırken yerküre’den; “buradan baktım da, cidden yuvarlakmışsın be” diye alay ederek gitmek… benimle oynadığı oyunlarda kazananın ben olduğumu göstermek istiyorum.
çok şey istemiyorum hayattan. şimdiye kadar benden çaldıklarını istiyorum sadece…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)